Başlangıçtan Günümüze PONTUS SORUNU

Veysel Usta

pontus-sorunu

19. yüzyıldan itibaren pozitivist bir anlayışın ürünü olarak, tarihsel bilginin kimi bireysel ve toplumsal çıkarlara alet edilir hale geldiği görülmektedir. Moderniteyle birlikte tarihsel olgular, bağlamından ve öznesi olan insandan soyutlaştırılarak matematiksel bir dizge halinde bilgiye dönüştürülmekte ve güncel siyasetin malzemesi olarak kullanılmaktadır.
Fransız Devrimi’nden sonra ulus devletler çağının başlaması, buna bağlı olarak kapitalizmin emperyal bir boyut kazanması üzerine faydacı bir anlayışla üretilmiş bulunan tarihsel bilgi emperyalist emellere alet edilmeye başlanmıştır. Bu yaklaşımın en önemli uygulama alanı da, dağılma sürecine girmiş bulunan Osmanlı Devleti ve onun coğrafyası olmuş, Şark Meselesi’nin halledilmesine yönelik olarak Ermeni ve Pontus Meselesi örneklerinde olduğu gibi “yapay ulus devlet” üretme politikası devreye sokularak paylaşım projelerine meşruiyet kazandırılmak istenmiştir.
Osmanlı Devleti’nin dağılma sürecinde etkin bir şekilde kullanılan bu yöntem, Ulusal Bağımsızlık Savaşı ve Lozan Antlaşması’yla kurulan Türkiye Cumhuriyeti Devleti döneminde de son bulmamıştır. Sözkonusu olan Ermeni ve Pontus Meseleleri, 20. yüzyılın başlarında yaşanılan tarihsel süreçte insan kaynağından yoksun hale gelmesine rağmen giderek yükselen bir ivmeyle Türk ulus devletinin aleyhinde küresel bir kampanyaya dönüştürülmeye çalışılmaktadır. Ne yazık ki bu girişimler, belli bir amaca yönelik olarak üretilmiş/kurgulanmış tarihsel bilginin, siyasal zeminlerin aracı olarak kullanılması şeklinde sürdürülmektedir.
Sovyetler Birliğinin dağılmasının mevcut dengeleri değiştirmesiyle birlikte Birleşmiş Milletler gibi kuruluşların işlevleri göreceli olarak ortadan kalkmaya başlamış, hakkın ve hukukun adaleti yerine gücün ve güçlünün adaleti yeniden ortaya çıkmıştır. Gelişen zaman içinde kendisini evirerek küresel hale gelen emperyalizm, tarih sahnesine çıktığı günden itibaren yaptığı gibi; günümüzde de özgürlük ve adalet kavramlarını kirli emellerine alet ederek dünyaya yeniden nizamat vermeye girişmiştir.
Antik dönemde Doğu Karadeniz’de bir coğrafya adı olarak kullanılmaktan başka hiçbir anlamı ve bağlantısı olmayan Pontus kavramının, etnik bir tanımmış gibi Yunanlılaştırılması ve bu yaklaşım üzerinden siyaset yapılması günümüzde de sürdürülmektedir. Bu projenin üreticileri, insan kaynağından yoksun olunduğunu bildikleri için politikalarını; bölgeye yönelik olarak kimlik ve güven bunalımı yaratma amaçlı psikolojik faaliyetler, uluslararası kamuoyuna yönelik olarak ise Türkiye’nin dışlanması ve etkisizleştirilmesi üzerine bina etmeye çalışmaktadırlar.
Bu kitap, ülkemize yönelik olarak sürdürülen bu faaliyetlerin kökenini, kapsamını, amacını ve stratejisini ortaya koyma ihtiyacından doğmuştur. Bu çalışma, Yunan iddialarına yönelik bir antitez olmayı değil, tarihsel süreçte yaşanılan gerçekleri, yine tarihsel zemininde değerlendirerek nesnel kanıtlara dayalı olarak ortaya koymayı amaçlamaktadır

Satın Al